The Lost City of Z (Film İnceleme)

Filmin adını görüğümde, bulmaca çözer gibi, bir şehri bulacağımızı hayal ederek, “işte aradığım tarzda bir film” dedim. Ardından kadroya baktım “ohoo güzel isimler var” dedim ve açıp izlemeye başladım.

Filmin giriş kısmında döneminin şartlarını güzel yansıtan bir kurgusu olduğunu gördüm. Senaryo da içine çekmeye başladı. İlk kısımın ardından karakterimizin yolculuğa çıkacağı sahnelere geldik. Geldik gelmesine ama sahneler ağır ilerliyordu. Yer yer de karanlık sahneler vardı. Neyse dedim devam edeyim, ileride aksiyonlu ve heyecanlı sahneler vardır illa ki… Karakterimiz, Amazon ormanlarında ekibi ile birlikte giderken verilen sahneler de bizi Amazon Ormanları olduğuna ikna edecek şekildeydi. (Hayır hiç gitmedim Amazon Ormanlarına) Sahne kurgulanması yine iyiydi yani. Filmin devamında mutlaka güzel şeyler bekliyor olmalıydı izleyiciyi.

Ana karakterimizin ekibinden biri gibi yolculuğa devam ediyoruz. Karakterler 2 haftalık yol gidiyor, biz bunu birkaç dakikada izliyoruz ama o birkaç dakika bize gerçekten iki hafta hissiyatı veren bir ağırlıkta gidiyor. Aksiyon hâlâ yok. Artık film bir tekrara düşer gibi oluyor senaryo anlamında. O ara hani bir arkadaşımız arasa da filmi yarıda bırakıp çıkıp gitsek diyoruz. Ama arayan olmuyor. Zaten filme ve özellikle kadroya saygıdan filmi bitirmek gerektiğini düşünüyoruz. Duraklat düğmesinden elimizi sakince çekip ekrana odaklanmaya devam ediyoruz. Nuri Bilge Ceylan filmleri de mi böyle ağır ilerliyordu? Çünkü karakterler hâlâ filmi bırakmayı düşündüğümüz yerde. İlerlememiş film.

Bir müddet sonra ağır da olsa ilerlediğini fark ediyoruz konunun. Artık sadece filmin sonunu merak ettiğimiz için katlanabilir olduğunu düşünüyoruz. Arada derinliği olan güzel replikler duyuyoruz ve hoşumuza gidiyor. Çünkü filme heyacan katıyor. Aksiyon hâlâ yok, sade ve sadece heyecan katıyor. Bu yüzden filmin sonunda vereceği mesajın da derinliğini merak etmeye başlıyoruz.

Film başlayalı aylar oldu galiba diyoruz. Sahnelerdeki yer yer karanlık olan ekran zaman zaman aydınlansa da ormanın derinliklerindeki karanlığı hissettiriyor. “Ama arkadaşım evde bari perdeleri açın da yüzünüzü görelim, ekran da biraz aydınlansın yahu” diye isyan ettiğimiz sahneyi de geride bırakıyoruz. Karakterimiz ile birlikte yolculuğa devam ediyoruz. Güzel replikler de yine devam… Karakterimizin başına bir takım olaylar geliyor gibi ama aksiyon yine yok.

“Haydaaa” tepkisi ile kalakalıyoruz ekran başında. Çünkü film bitiyor. “Nasıl biter. Daha 3 ay izleyecektik” diyoruz. Film o kadar ağır ilerledi ki bittiğini bile anlayamadık. Sonra ekranda yazılar beliriyor. Filmin gerçek bir hikayeden esinlendiğini görüyoruz. Gerçek karakterin hikayesini merak edip, şöyle internetten bakıyoruz. Filmin genel hatlarıyla gerçek karakterin hikayesine uyduğunu öğreniyoruz.

Dönüp bir daha izler miyiz, sorusuna net şekilde hayır tepkisini veriyoruz. Filmin 6/10 puanını hak ettiği konusunda görüş birliğine varıyoruz. İşte The Lost City of Z filmi böyle bir film. 2016 yapımı James Gray imzalı filmin kadrosunda Charlie Hunnam, Robert Pattinson, Sienna Miller, Tom Holland gibi başarılı isimler var. 2 saat 21 dakikalık film, sürenin uzunluğunu fazlasıyla hissettiriyor. Filmin ardından antik uygarlık konularına meraklı olanlar için Percy Fawcett’in hayatı ve hayatı boyunca aradığı Z ismini verdiği şehre dair araştırma isteğini kabartacak bir merak uyandırıyor. O yüzden sadece ilgilisine tavsiye edeceğim tarzda bir film olarak kayıtlarımızda yerini alıyor.

Yorum bırakın