Yeni “Bihter”

Merhaba arkadaşlar yeni yazımda son dönemin popüler ve tartışılan filmi, Amazon Prime yapımı “Bihter” hakkında konuşmak istiyorum.

Biliyorsunuz benim en çok takıldığım konulardan birisi, kitaplardan uyarlama filmlerin çok yüzeysel kalması. Aynı sorunu bu filmde de görüyoruz. Türk Edebiyatı’ndan ya da konudan uzak birinin bu filmi izlemesi sonrasında yapacağı ilk yorum, karakter derinliklerinin olmamasından dolayı filmin çok hızlı ilerlemesi yönündeki olumsuz eleştirisi olacaktır. Konuya, daha önceki uyarlama olan diziden dolayı hakim olanlar ise, yine senaryonun çok hızlı ilerlemesi ve sığ olduğu konusunda birleşeceklerdir. Tabi ki biri dizi ve konuyu olabildiğince derinleştirerek anlatacaktır, diğeri ise film ve doğal olarak daha kısıtlı sürede bize konuyu aktarma çabasında olacaktır. Özellikle iki yapım arasındaki kıyaslamayı baz alarak yapılan eleştirileri bu sebeple dikkate almak istemiyorum. Zaten iki yapım arasındaki en büyük fark da hikayenin merkezine aldıkları asıl odak noktası. Birisi Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu hikayesini genel olarak odak noktasına oturturken diğeri sadece hikayedeki Bihter karakterini odak noktasına alıyor.

Filmin adı, yani “Bihter” ismi seçilirken sadece diğer uyarlamalarından ayırmak maksatlı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü romanda ve diğer uyarlamalarda Bihter dışındaki karakterlere de odaklanılıyor iken, bu filmde sadece Bihter karakterine odaklanılıyor. Diğer karakterler sanki tamamen konu mankeni gibi kalmış. Tabi bu seçim de ister istemez filme kötü yansımış. Baktığımızda Bihter’in olmadığı sahne sayısı çok az. Hatta bunların bir kısmında da Bihter sahneye izleyici olarak uzaktan dahil oluyor. Yani Bihter’in hiçbir şekilde dahil olmadığı sahne sayısı gerçekten çok az. Bu açıdan değerlendirdiğimde filmin adı ile senaryonun bir uyum içerisinde olduğunu görüp mantıklı buldum. Ancak yine de diğer karakterler harbiden çok fazla konu mankeni gibi, bir dekor gibi kullanılmış. Bu sebeple de eleştirilerin büyük kısmının toplandığı, karakter derinliği olmadığı konusu çok ciddi bir haklılık payı barındırıyor.

Filmi eleştirenlerin bir kısmı da Bihter’in iç sesini kameraya bakarak yani izleyici ile göz teması kurarak yapmasının iticiliğinden bahsediyor. Evet, bazı yerlerde çok yoğun şekilde bu teknik kullanılmış. Bu da biraz boğucu olmuş. Bunu kabul etmek gerekir diye düşünüyorum. Ancak yine de söylemeden geçemeyeceğim. Eğer bu teknik kullanılmamış olsa Bihter karakteri de derinlik kazanamayabilirdi. Bu yüzden ben bu tercihi yerinde buldum. En azından filmin tek ana karakterinin kendi iç savaşına bir şekilde izleyici dahil ediliyor.

Bildiğimiz masalların sonunu ya da hikayesini değiştirerek filme uyarlama olayı son 10 yılda sıkça gördüğümüz bir tercihti. Bihter filminde de bilinen hikayeyi yeniden motamot uyarlamak yerine bu modaya uymuş olmayı anlayabiliyorum. Ancak son uyarlamanın her yıl tekrar tekrar yayınlandığı ve tekrarının dahi neredeyse reyting rekoru kıracak kadar izleniyor olması gerçeği ile birlikte değerlendirirsek, bu tercih çok müthiş bir risk. Eleştirilerin direkt odağında olması normal. Yukarıda kıyası dikkate almak istemediğimi söylesem de bu yönüyle değerlendirme yaparken mecburuz dikkate almaya. Çünkü alınan bu risk tam olarak bence bu sebepten işe yaramamış gibi duruyor.

Oyuncu seçimlerine gelecek olursak, zaten senaryo itibariyle diğer karakterlere çok iş düşmemesinden dolayı ne sırıtan ne de çok öne çıkan bir oyunculuk vardı. Bihter sürekli gözümüzün önünde ve bence Farah Zeynep Abdullah üzerine düşeni gayet iyi yapmış. Daha iyi rollerini de izledik, kabul. Ama bu film özelinde yapması gerekeni tam manasıyla yapmış. Özellikle izleyici ile göz teması kurduğu sahnelerdeki “delilik” yansımaları çok iyiydi.

Müzikleri konusuna da bir paragraf açayım. Yazıyı yazarken arka planda filmin müziklerinin çalma listesini açtım. İzlerken de beğenmiştim. Şimdi tekrar dinlerken de beğendim. Hatta filmin kendi adına öne çıkan ve alkışı en çok hak eden kısmı olabilir. Hem hikayenin dönemi hissiyatını veriyor hem de filmin içine çekiyor. Buradan Hasan Özsüt’e de tebriklerimizi iletelim.

Bir diğer konu kostüm ve dekorasyon. Filmin güzel yanlarından biri de buydu. Döneme uygun kıyafetleri başarılı buldum. Seçilen mekanlar filme çok güzel uyum sağlıyor. Tabi bunlar ile birlikte sinematografisi de doğal olarak güzel oluyor. Hem renk seçimleri hem de tercih edilen açılar, sinematografi açısından ekrana yakışan detaylar olarak sayıyorum. Evet hatta müziklerinden daha çok alkışı hak eden bir konu varsa kesinlikle bu konudur. Gerçekten bence filmin en iyi ve başarılı yanı.

Bir de bazı yerlerde adeta bir parodi yapım gibi planlanan sahneler vardı. Film için anlamsız olmasına rağmen, filmin tarzından dolayı garipsemediğim, ya da garipsesem dahi yüzümde aynı anlamsızlıkla gülümseme yerleştiren sahnelerdi bunlar. Sahnelerin dekoru ve akışı gibi, sadece replik üzerinden verilen mizahsal sahneler vardı. Tabi o kısımlar filmin ciddiyetini azaltmış gibiydi. Sanırım eleştirilerde anlamsızlığa ilişkin cümleler bu sahneleri hedef alarak kuruluyor.

Konuya geri dönecek ve toparlayacak olursak, uyarlama olarak değerlendirmek istemediğim bu yapım, salt film gözüyle baktığımızda sığ işleyişe sahip olmasından dolayı ciddi bir puan kırılmasına sebep oluyor. Zaten orijininde derinliği olan hikayeyi ve karakterleri 2 saat gibi bir süreye sığdırmak çok mümkün değildi. En azından üçleme şeklinde bile yapılması daha dikkate değer bir uyarlama olmasını sağlayabilirdi. Ancak yine de 3,5/10 gibi düşük bir puanı kesinlikle hak etmiyor. Daha iyisine layık. Bence 6/10 civarında bir yapım.

Sizler de Bihter filmini izlediyseniz, film hakkındaki görüşlerinizi yorum kısmında bizimle paylaşabilirsiz.

Yorum bırakın