Yarım Kalan Hikaye…

Yine yürüyordu işte öylesine. İnsanlardan kaçma isteği son zamanlarda o kadar çok artmıştı ki, her şeyden vazgeçip sade bir hayalin içinde sıradan bir yolculuğa çıkmak istiyordu. Ama bu fazlasıyla bencillik olurdu. En azından öyle düşünüyordu. Çünkü giderse kendisinden bir şeyler bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmaz mıydı? Kendisine güvenenleri yarı yolda bırakmış olmaz mıydı? Al işte yine yapmıştı. Kendini yine fazlasıyla yüceltmişti. Bu da bir bencillik değil miydi? Neden herkes kendisine bağlıymış gibi davranıyordu ki? Egosunu tatmin etmek için miydi? O da bencillikti işte, hem de basbayağı bencillikti. Kendi hayalinin peşinden gitmek mi yoksa kalmak mı daha büyük bencillikti bilemiyordu artık.

Hayat işte. Sürekli şıklar arasında kalınmış ileri düzeyde bir sınav gibi. Ne süren yetiyordu her şeyi cevaplamaya ne de bilgin yetiyordu. Pes etsen olmuyor, çabalasan olmuyor. Hep yarım kalıyordu hikayeler.

İşte bu düşünceler ile yürümeye devam etti ağaçların arasından. Hayatında en hoşuna giden şeydi bu yürüyüş. Bu yolun sonunda vardığı mezarlıkta vakit geçirdiği süre içerisinde de kendi ile ilgili sorulara bazı cevaplar bulabiliyordu. Çünkü orada yarım kalan hikayeleri hissedebiliyordu. İşte gelmişti mezarlığa. Bak oradaki mezarda yatan 24 yaşındaki genç… Kim bilir hangi hikayeleri yarım kalmıştı. Belki yarım kalan bir aşkı vardı. Hayalini kurduğu evlilik, yetiştirmek istediği çocukları yarım kalmıştı belki de.

Orada yatan 80 yaşındaki teyze. Kim bilir hangi hikayeleri yarım kalmıştı. Çocukları ile, torunları ile, belki de torunlarının çocukları ile yarım kalan hikayeleri vardı.

Bak şurada yatan 49 yaşındaki amca. Onun hikayesini az çok biliyordu. Çocuğu orta okula giderken mahallenin ortasında dövmüş oğlunu. Acaba affettirmiş miydi kendisini ya da daha önemlisi kendini affedebilmiş miydi, yoksa o da mı yarım kalan bir hikayeydi. Acaba başka hikayeleri de var mıydı?

Al işte şurada el kadar bir bebeğin mezarı vardı. Doğumdan birkaç hafta sonra ölmüş. Annesinin, babasının yarım kalan hikayesi de belli ki bu çocuk. Peki ya çocuğun hikayeleri? Yarım mı kalmıştı yoksa daha başlamadan mı bitmişti onun hikayeleri? Biri gidince kaç kişinin hikayesi yarım kalıyordu baksana. Bir gidiş var ama onun bir de arkada kalanları vardı. Belki yarım kalan hikayeler belki de yarım kalan kişiler hep arkada kalan oluyordur, nereden bilecekti ki?

Geldiği mezarlıkta bulmuştu işte cevabını. Evet, gidişinde yeni hikayeleri olabilirdi, ama kalanların yarım hikayeleri ne olacaktı? Bu yüzden kalmalıydı sanki. Hikayeler yarım kalmasın diye kalmalıydı.

Acaba buradaki hikayesi bittiği için mi gitmek istiyordu? Al işte niye düşünüyordu ki? Çözmüştü ne güzel. Neden yeni sorularla yüzleşmek zorunda bırakıyordu ki kendisini?

Acaba ne yaparsak yapalım tüm hikayeler yarım mı kalacaktı? Bu dünyada geçerli tek kanun bu muydu? Ahhh neden bir soruya cevap bulmadan yeni sorular geliyordu ki aklına? Hani bu mezarlıkta çözüm buluyordu hep? Neden bu sefer farklı olmuştu ki? Bak yeni bir soru daha geldi. Neden çözüm olmamıştı bu sefer bu mezarlık?

Belki de çözüm olmuştu. Buradaki hikayesi gerçekten bitmişti. Artık yeni bir hikayeye atılması gerekiyordu. Bu yüzden mezarlıkta artık sorulara cevap bulmak yerine, yeni sorular buluyordu kendine. Artık soruların cevabını kalarak değil, giderek bulmalıydı. Bilmediği diyarlarda, bilmediği hikayelerde aramalıydı cevaplarını. Nasıl olsa buradaki herkes gibi onun da bir hikayesi yarım kalacaktı. Çünkü onun da gidişi herkesin gidişi gibi zamansız olacaktı…

Yorum bırakın