Dosta Karşı Koymak

Dumbledore, gülümseyerek, “Türlü türlü cesaret vardır,” dedi. “Düşmanlarımıza karşı koymak yürek ister, ama dostlarımıza karşı koymak da yürek ister. Bu yüzden Mr. Neville Longbottom’a da on puan veriyorum.”

Harry Potter içerisinde en can alıcı repliklerdendir bu cümleler. J. K. Rowling bu tarz vurucu cümlelerini genelde Dumbledore üzerinden yazmış. Tam bir ak sakallı dede bu Dumbledore. Yol gösterici cümlelerinden biri de yukarıdaki cümleleri. Felsefe Taşı kitabının yıl sonundaki bina puanlarının açıklandığı kısımda söylüyor. 

Bu cümleler üzerine yazmak istedim. Çünkü dostlarımıza karşı koymak, en az düşmanlarımıza karşı koymak kadar cesaret isteyen bir iş. Öyle göründüğü kadar kolay değildir yani. Hatta düşmanın karşısında durmaktan daha zordur dosta karşı koyabilmek.

Günlük yaşantımızda en çok yaptığımız yanlışlardan belki de gerektiği yerlerde dostlarımızın karşısında duramamak. Çoğu zaman dostluğumuz bozulur diye korkarız. Kimi zaman düşmanlarımızın hatalarını masaya koyup dostlarımızın yanlışlarını “bu da bir şey mi canım” edasıyla göz ardı ederiz. Ama günün sonunda düşmanlarımızı eleştirdiğimiz birçok noktanın kendi mahallemizde de olduğunu kabullenmeyiz. Düşman diyip duruyorum da illa kanlı bıçaklı olmaya gerek yok. Haz etmediğimiz ya da muhabbetimizin, tanışıklığımızın olmadığı herkesi katarak söylüyorum, başka bir ifadeyle dost dediğimiz, arkadaş dediğimiz kişilerin dışında kalan herkesi kapsayan bir şekilde kullandım.

Neyse konumuza dönecek olursak bunun bir başka tezahürü siyaset alanında ortaya çıkıyor. İktidar ve iktidar ortağı, muhalefeti eleştirdiği birçok noktayı kendi içinde barındırıyor. Muhalefet de aynı şekilde, iktidarda bulunan, eleştirdiği noktaları yine kendi bünyesinde barındırıyor. Objektif bir göz ile iki taraftan birine “sen eleştiriyorsun ama bak senin içinde de aynısı var. İşte örneği…” diyerek cümle kurduğunuzda çoğu zaman kabul etmiyorlar. Bunu sadece aktif siyaset yapanlar açısında düşünmeyelim. Seçmen kitlesi olarak da oy verdiğimiz partinin yanlışlarını görmemek için adeta devekuşu gibi kafamızı kuma gömmeyi tercih ediyoruz. Çünkü oy vermediğimiz siyasi parti düşmanımız…

İkili ilişkilerde de aynı şekilde illaki bir tarafın tamamen haklı diğer tarafın tamamen haksız olduğu bir ortam oluşturma çabası içerisindeyiz. Tamamen haklı dediğimiz tarafın dost, haksız dediğimiz tarafın düşman olduğu bir ortam varmış gibi. Ne zaman iki tarafa da eşit miktarda yakınlık veya uzaklık hissediyoruz işte o zaman gerçek adaleti arıyor, işte o zaman yanlışın karşısına yanlışın kimden geldiğini göz ardı ederek konuya müdahil oluyor, fikrimizi beyan ediyoruz.

Konuyu çok uzatıp dağıtmadan toparlayalım. Genelleyerek anlattım. Çünkü günlük yaşantımızda dostlarımızın yanlışlarına karşı koyabilmenin, onları uyarıp düzeltebilmenin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istedim. Elbette aramızda Neville gibi dostlarının yanlış yaptığını düşündüğü anda karşısına geçebilecek kişiler var. Ama maalesef bu sayının giderek azaldığını düşünüyorum. O yüzden önemi vurgulayabilmek için de genelleme ihtiyacı hissettim.

Bu arada Neville her ne kadar karşı koysa da Harry, Ron ve Hermione istediklerini yapabilmek için arkadaşlarını saf dışı bıraktılar. Zaten kuralları çiğneyerek yaptıkları işin sonunda güzel bir sonuç ortaya çıktı. Neville kendi üzerine düşeni yaptı, Harry ve arkadaşları da kendi üzerlerine düşenleri yaptılar. Bu yüzden karşısında durmadan önce bir açıklama beklemenin gerekliliği de ortaya çıkıyor. Yani peşinen yanlış diyerek karşısına dikilmenin yanlış olduğu anlar var. İşte bunların tahlilini yapabilmek için önce dinlemek gerekiyor. Arkadaşlarımızdan, dostlarımızdan ve hatta düşmanlarımızdan bile dinlemek gerekiyor bazen.

Daha iyi bir Dünya için düşmanlarımızın yanlışlarında karşılarına dikildiğimiz gibi dostlarımızın da yanlışlarında karşılarına dikilebilme cesaretini hepimizin gösterebilmesi ve adım adım daha iyi bir Dünya inşa etmek için yazdığım bu yazıya eklemek istediğiniz ya da eleştireceğiniz bir fikriniz var ise yorumlara bırakın, beraber tartışalım. 

2 comments

  1. Yazınızda en çok dikkatimi çeken, karşı koymanın karşı koymadan önceki sağlıklı bir iletişime dayanması gerektiği fikri oldu. Çünkü Neville’ın karşı koyma sahnesinde mesela bu iletişim için koşullar mevcut değil maalesef. Neville’ın kendi bilgisi dahilindeki gayet makul değerlendirmesine göre üç arkadaşın yaptığının hiçbir mantıklı açıklaması yok, dolayısıyla Neville dinlemeye de istekli değil. İlk önce “ne yapıyorsunuz” diyor ama gerçek bir soru değil bu, retorik. “Yine dışarı çıkıyorsunuz” diye suçlamaya geçiyor hemen ve üçlüye kendilerini anlatma fırsatı vermeden onlara karşı koyacağını ilan ediyor. Diğer taraftan Neville dinleyecek olsaydı bile üç arkadaş zaman baskısı altında oldukları için yaptıklarını anlatmaya hazır ve istekli değiller zaten. Bu durum Neville’ın karşı koymada haklı olduğu inancını daha da pekiştiriyor olmalı. Karşı koyduğu arkadaşları onu işin önemini bilmemekle (Harry) ve hatta aptal olmakla suçluyor (Ron). Tabii bu sahnede üç arkadaş kuralları çiğnemek pahasına ne yaptıklarını kesin olarak bildiklerinden, dediğiniz gibi yollarına devam edebilmek için Neville’ı etkisiz hale getiriyorlar ki böylece aslında bir nevi onlar da dosta karşı koyuyorlar. Hatta onlarınki Neville’ınkinden daha bilinçli bir karşı çıkış, çünkü onlar kendi yaptıklarına ilişkin Neville’ın bilmediği bilgiye sahipler. En sonunda bütün olay tatlıya bağlandığı için buradaki iletişimsizlik mesele edilmiyor ve Dumbledore da Neville’ın şahsında dosta karşı koymayı kendi başına bir erdem olarak ödüllendiriyor. Halbuki övgüye layık olan, salt karşı koymanın kendisi değil, dinleyerek ve dolayısıyla yaptığının bütün sonuçlarını bilerek karşı koyma olmalı. Yazınız bu konuda benim için zihin açıcı oldu. Elinize sağlık.
    Elbette örnekte Neville’ın karşı çıkışındaki “haksızlığı” tamamen onun kusuru değil. Neville neye engel olduğunu gerçekten bilmiyor ve arkadaşları da ona bunu anlatacak durumda değiller. Yani Neville da kendi çapında “haklı.” Ama işte hikâyedeki bütün karakterleri anlatıcının bakış açısından gören bizler için Neville kendinden kaynaklanmasa da “haksız” bir direniş içinde. Haklı-haksızları tırnak içinde kullanıyorum çünkü gerçek hayatta bunu ayırt etmek hikâyedeki gibi kolay değil. Gerçek hayatta diğerlerinin zihinlerini bir hikâye karakterininki gibi bilemiyoruz. Dolayısıyla “belki benim anlayamadığım bir sebeple dostum haklıdır” endişesini aşıp haklı bir karşı çıkış için cesaret bulmak gerçek hayatta daha zor olabilir. Diğer taraftan, bir kez böyle düşününce de tersten okumayla şunu çıkarabiliriz: Belki de tam da gerçek hayata ilişkin bu güçlüğün verdiği hissiyatla Neville’ı hikâyedeki durumu bizler için açık olmasına rağmen haksız bulamıyor ve Dumbledore’un ödüllendirmesini de meşru görebiliyoruz. Bilemiyorum, bunlar sesli düşüncelerim olarak bir katkı olsun. Hepsi bir yana, gerçek hayatta gerek dosta gerek düşmana karşı koyma konusunda öteki’ni suçlamanın kolaycılığı ile biz’i kaybetme kaygısının en etkili faktör olduğu fikrine de katılıyorum. Dosta karşı koyma konusunda, yukarıda söz ettiğim “belki dostum ne yaptığını biliyor, ona karışmayayım” düşüncesi kesinlikle dostu kaybetme kaygısı kadar etkili değildir.

    Beğen

    • İmza atabileceğim bir yorum olmuş. Konuyu Neville üzerinden anlatırken aslında diğerlerinin de dostlarına karşı koydukları kısmını çoğu zaman göz ardı ediyoruz. Yazıyı yazarken benim yaptığım gibi… Diğer yandan kesinlikle katıldığım kısım gerçek hayatta karşı koymanın hikayedeki gibi kolay olmaması. Çünkü gerçekten detayları bilmiyoruz. Öğrenmek için de iletişim şart. Yorumunuzda dediğiniz gibi iletişimi kurmak aynı hikayedeki gibi mümkün olmayabilir. Bu tip durumlarda zaten karşı koymak yerine sonucu beklemeyi tercih ediyoruz.

      Beğen

Yorum bırakın